■ Dünya Kanser Araştırma Fonu ile Amerikan Kanser Araştırma Enstitüsünün ortak çalışmasına göre, kanser hastalıklarının %30 ila %40'ı beslenme koşulları ile doğrudan ilişkilidir. Örneğin, 35-54 yaşları arasındaki kadınların bir numaralı korkulu rüyası haline gelen meme kanserine sebep olarak gösterilen faktörlerin arasında sağlıksız beslenme etkeni de yer almaktadır. Prostat ve kolon kanserlerinin sebepleri de beslenme ile ilişkilendirilmektedir.
■ The Lancet (Neşter) dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, İngiltere'de 1940-1960 yılları arasında, erkeklerin ortalama sperm sayımında 113 milyondan 66 milyona düşen bir azalma tespit edilmiştir. Amerika'da ise, Ulusal Sağlık Enstitüleri sperm sayımının her yıl %1,5 oranında düştüğünü doğrulamıştır. Bu düşüş devam ederse, yirmi birinci yüzyılın en yaygın hastalığı “kısırlık” olacaktır. Çok sayıdaki araştırmaya göre, erkeklerde kısırlığa nedeki olan etkenler suda, çeşitli gıdalarda ve doğada bulunan estrojendir. Erkeklerde kısırlığa yol açan bir başka etken ise beslenme tarzıdır. C vitamini eksikliği yaşayan erkeklerin spermlerinin genetik yapısı büyük bir darbe almaktadır. Daha çocuk yaşında olan birinin ileride kısır olup olmayacağını şimdiden düşünmek size biraz komik gelebilir, ama şu da bir gerçektir ki kısırlık çocuklarımızın ileriki hayatında derin izler bırakabilir.
■ Kalp hastalıkları, Batı dünyasında insan sağlığına karşı bir numaralı tehdit olarak algılanmaktadır. Sigara alışkanlığı ve egzersiz yetersizliği gibi nedenlerin yanı sıra, beslenme de kalp rahatsızlıklarına yol açar. Çocukların %20'si daha şimdiden çeşitli kalp hastalıklarının belirtilerini göstermektedir ki bu da çoğu çocuğun beslenme ile ilgili kararlarım kendi başına vermeye başlamadan önce kalp hastalığına yakalanacağı anlamına gelir.
■ Osteoporoz (kemik erimesi) sadece yaşlıları etkileyen bir hastalık gibi görünse de, kemik dostu olan sütün yerini alan ve vücudun kemik oranını en aza indirgeyen gazlı ve asitli içekler gençlerin de osteoporoz rahatsızlığına yakalanmasına neden olur. Uzmanlara göre, osteoporoz çok yakın bir gelecekte hem gençler arasında yaygın olarak görülen bir hastalık olacak, hem de gazlı ve asitli içecekleri baş tacı yapmış birçok gençte kemik kırılması vakalarına yol açacaktır. Çocuğunuzun kemiklerinin ömür boyu sağlıklı olmasını istiyorsanız, beslenme tarzınızı değiştirerek daha çok kalsiyum içeren besinler tüketmeye başlayın.
■ İşlenmiş gıdaların besin değeri oldukça düşüktür. Ayrıca bu gıdaların büyük oranda kimyasal madde içerdiği de yeni yapılan araştırmalar tarafından ortaya koyulan bir gerçektir. Günümüzde birçok kimyasal katkı maddesi yasaklanmıştır. E-102 (tartrazin) adı verilen bir maddenin çocuklarda hiperaktiviteye, alerjiye, astıma, migrene ve hatta kansere bile yol açtığı söylenilmektedir. Bilim adamları düşük kalorili içeceklerde bulunan aspartamm beyin fonksiyonları üzerindeki olumsuz etkilerini araştırmaktadır. Kafein peptik ülser, uykusuzluk, sinirlilik hali ve doğuştan gelen birçok rahatsızlıkla ilişkilendirilmekte-dir. Tüm katkı maddeleri ince elenip sık dokunularak yapılmış testlerden geçirilmiş olsa da, zararsız gibi görünen birçok katkı maddesinin bile -bir arada kullanıldığında- ölümcül bir “kokteyl” haline gelebileceği kanıtlanmıştır. Gıdalarımızda bulunan birçok katkı maddesi doğal yollarla vücudumuza giren vitamin ve minerallerin emilimini durdurarak, vücudumuzu olumlu yönde etkilemesini engeller. Oysa doğal yollarla vücuda giren vitamin ve mineraller çocuklarımızın sağlıklı büyüme ve gelişimini sağlar ve kanser ile kalp krizi gibi birçok rahatsızlığın önlenmesine katkıda bulunur.
Ya gelecek?
Gerek gıda maddelerinde gerekse yaşadığımız ortamda bulunan kimyasal maddeler kansere ve daha başka birçok hastalığa neden olan ‘serbest radikaller' adı verilen maddeleri üretir. Serbest radikallere karşı vücut savunmasını geliştiren en önemli maddeler A-C-E vitaminleri, beta karoten ve selenyum gibi antioksidanlar-dır. Ancak bu tür antioksidanlar hamburger ve patates cipsine dayalı Batı-tarzı beslenme sistemlerinde oldukça azdır. Taze meyve, sebze, yulaflı gıdalar ve işlenmemiş besin maddeleri ile beslenmezsek, vücudumuzu kanser gibi hastalıkların oluşmasını önleyecek önemli maddelerden mahrum etmiş oluruz. Serbest radikaller hücre mutasyonu (hücrelerin değişime uğraması) gibi çocuğumuza ve daha sonraki kuşaklara aktarılabilecek bazı sorunlara neden olur. Peki bu, uzun vadede ne anlama gelmektedir? Hücrelerimizin oluşumu hakkındaki tüm bilgileri hafızasına kaydeden genlerimiz hasara uğrarsa, bu hasar çocuklarımızın çocuklarını bile etkileyerek doğuştan gelen birtakım hastalıklara yol açar. Bu da kuşaktan kuşağa birçok kişinin genlerden doğrudan etkilenen sorunlarla boğuşmasına neden olur.
Sorun nerede?
Yiyeceklerimizi hazırlayıp pişirebileceğimiz o kadar çok yöntem var ki… Günümüzde süpermarketler büyük ticaret merkezleri halini almakta, tüketiciler artık her zamankinden daha fazla tüketici hakkına sahip olmaktadır. Şu an büyük bir “organik devrim” yaşanmaktadır; Minnesota Organik Gıda Tüketicileri Birliğine göre, Amerika'da 10 milyon aile her hafta organik gıda satın almakta ve bu rakam son 10 yıldır yılda %25 oranında artmaktadır. Örneğin, bu yıl Amerika'daki manavlar 10 milyar dolarlık organik gıda satışı yapmaya hazırlanıyor ki bu rakam yaptıkları tüm satışların %2'sini oluşturmaktadır. Tüm bu rakamlar toplumun beslenme alışkanlıklarında artık bazı değişikliklerin meydana geldiğini göstermektedir çünkü tüketiciler günümüzde daha bilinçli bir hale gelmiştir ve bu bilinçle hareket etmeye başlamıştır. Gücün bizde, yani tüketicilerde, olduğunu bilirsek, taleplerimizin üreticiler tarafından daha verimli bir şekilde karşılanmasını sağlamış oluruz. Bu gerçekten de iyi bir haber. Peki ya sorun nerede?
Zaman darlığı
Beslenme alışkanlıklarımız son yirmi-otuz yılda bir hayli değişime uğradı. Artık organik besinler alıyoruz ve genetik değişime uğramamış gıdaları tüketmeye çalışıyoruz. Ama yine de hazır ve işlenmiş gıdaları yemeye devam ediyoruz çünkü bu gıdalar hem çok pratik hem de çok lezzetli. Markette alışveriş yaparken, dikkatiniz sık sık market sepetinin orasından burasından asılan çocuğunuza kayıyorsa ve hemen eve gidip aldıklarınızı yirmi dakika içinde pişirme telaşı içindeyseniz, aldığınız gıdaların paketleri üzerindeki “besin değeri bilgilerini” okumaya tabii ki vaktiniz kalmaz. Böylece sizin için hazırlanması en kolay ve çocuklarınızın yiyeceğinden kesinlikle emin olduğunuz hazır gıdaları satın alırsınız. Yoğun hayatlarımızı kolaylaştırmaya hepimizin hakkı var. Bu nedenle birçoğumuz pratik yemekler hazırlayarak vaktimizi daha ekonomik harcamaya çalışıyoruz. AİÎeak bu yol, doğru bir yol değildir; yemekleri en pratik yollarla hazırlayıp, soframızı hazır gıdalarla donatalım derken sonuçta hem çocuklarımız hem de biz zararlı çıkıyoruz.