Hippokrat’ın M.Ö. 4. yüzyılda tanımladığı dört delilik tipinden biri olan melankoli deyimi artık kullanılmamakta, yerini depresyona bırakmış bulunmaktadır. Depresyon terimi ruhsal bir durumu, bir sendromu ve bir hastalığı yani melankoliyi tanımlamak üzere üç anlamda kullanılmaktadır. Depresyon ruhsal bir durum olarak insan yaşamının bir parçasıdır, günlük sıkıntılar, hayal kırıklıklarına karşı bir tepki olarak gelişir. Depressif psikoz hastalığı ise manikdepressif psikoz adı ile akıl hastanelerinde yatan hastaların % 35-40’ında görülür. Bunlara psikotik yahut endojen depresyon da denir.
Nörotik yahut reaktif depresyonda ise klinik tablo melankoliden daha az belirgindir, Çok kere önemli bir kayıp veya hayal kırıklığından (terfi edememe, bir nişanın bozulması gibi) sonra başlar ve tatminsizlik ortamında gelişir. Başlangıç çok kere sinsidir. Bazen karamsar dönemler arasında tek tuk normale yakın «iyi günler» olur. Ağlama tipik bir belirtidir. Genellikle kendine acıma, suçluluk duygusundan daha belirgindir ve hasta sonunda kliniğe yatırılmadan önce çok kere intihar girişiminde bulunur ama ölüm genellikle önlenir.
Depresyonların bütün çeşitlerine kadınlarda erkeklere oranla iki kere daha fazla rastlanır, Parkinsonizrn, serebral arterioskleroz başlangıcı, teşhis edilmemiş gizli tümörlerin mevcudiyeti gibi durumlarda bu hastalık belirtilerinin yanı sıra, depresyon da görülür. Bu nedenle bütün yaşlılarda görülen depresyonlarda fizik muayene şarttır.
Son yıllarda biokimya araştırmaları çeşitli endokrin bozukluklarının yani beyindeki katekoiamin metabolizmasındaki değişmelerin, depresyona yol açtığını göstermiştir. Etkili antidepresan ilaçların (Amitriptiiin, İmipramin) bulunmasıyla depresyonların tedavisi mümkün olabilmektedir.