Kronik Hepatit ve Siroz
Karaciğer naklinin en sık gerekli olduğu durumlardan biri hepatit sonrasında gelişen karaciğer sirozudur. Özellikle viral hepatitin yaygın olduğu ülkelerde bu hastaların sayısı yüksektir.
Hepatit sonrası karaciğer sirozu genellikle genç hastalarda görülür. Hastalık çok ilerlemiştir; sık sık yemek borusunda varis kanaması, engellenemeyen asit oluşumu, beyin hastalığı, pıhtılaşma bozuklukları gibi yaşam beklentisinin fazla olmadığını gösteren belirtiler ortaya çıkar. Hasta genellikle altı aydan çok yaşamaz. Bu aşamada hastalığın ilerlemesini durduracak bir tıbbi tedavi ya da cerrahi girişim olmadığından karaciğer nakli tek tedavi yöntemidir.
Hepatit sonrası siroz ve kronik aktif hepatitte hastalığın gidişini doğru yansıtabilen etkenlerin olmaması, naklin uygulanacağı en iyi zamanın belirlenmesini zorlaştırır. Dolayısıyla hekimler karaciğer naklini hastalığın son evresine yakın bir dönemde uygulamaya yönelmekte, bu da özellikle karaciğer naklinin ilk yıllarında alınan başarısız sonuçlar açıklamaktadır.
Nakledilen karaciğerin yeniden virüs enfeksiyonuna yakalanma riski yüksek olduğundan bu durumda karaciğer naklinin yapılması hâlâ tartışma konusudur. Gerçekte ise edinilen deneyimlerin ışığında, yalnız HBsAg’nin (hepatit B virüsü yüzey antijeni) var olması son zamanlarda karaciğer naklinin uygulanmaması için göreli bir neden sayılmaya başlamıştır.
Bu durum kesin bir uygulama nedeni sayılmamaktadır; çünkü yüksek dozda aşı ve hiperimmün gammaglobülin verilerek hepatitin henüz gelişmemiş olduğu evrelerde virüsü vücuttan uzaklaştırma olasılığı vardır. Ayrıca antijenin kanda varlığını sürdürmesi her zaman nakledilen karaciğerde yeni bir hepatit oluştuğunu göstermemektedir.
Sirozlu hastanın serum ve karaciğerinde aynı zamanda D tipi virüsün bulunması, sorunu daha da karmaşıklaştırır. Bu enfeksiyon etkeninin varlığı karaciğer nakli uygulanan hastalarda klinik gidişi olumsuz etkilemekte, yeniden enfeksiyon oluşumuna çok sık rastlanmaktadır.
Bununla birlikte karaciğer dokusunda D tipi virüsün varlığı her zaman dokusal ve biyokimyasal bir bozukluğa eşlik etmez. D tipi virüs ancak hepatit B virüsüyle birlikte bulunduğunda hastalık yapar. D tipi virüs enfeksiyonu klinik olarak genellikle hafif gidişlidir ve hızla siroza dönüşme eğilimi göstermez.
Günümüzde çok tartışılmakta olan bir konu da alkolik karaciğer sirozu olan hastalarda karaciğer nakli uygulamasıdır. Batı dünyasında kronik karaciğer hastalığı gelişiminin en sık rastlanan nedeni alkolizm olduğundan bu sorun oldukça önemlidir. Ayrıca viral hepatit tedavisinde sağlanan ilerlemelerin tersine, alkolizme bağlı karaciğer hastalıklarının tedavisindeki ilerlemeler çok yavaş ve büyük oranda başarısız kalmaktadır.
Karaciğer nakline aday hasta sayısının yüksekliğine karşın, alkolik siroz nedeniyle yapılan karaciğer nakilleri toplam uygulamaların ancak küçük bir bölümünü (yüzde 5’ten az) oluşturur.
Bu sorunun çeşitli nedenleri olabilir:
• Kronik alkol zehirlenmesi genellikle, birçok organ ve hasara yol açmaktadır. Özellikle merkez sinir sistemini, kalp ve pankreası etkilemesi ameliyat riskini çok artırmaktadır.
• Alkol bağımlılarının yeniden bu alışkanlıklarına dönme tehlikesi, nakledilen karaciğerin geleceğini önemli ölçüde etkiler; ayrıca nakledilen karaciğerini bu ağır klinik durumun ve tedavinin yükünü taşıması zordur.
• Bağışlanan organ sayısının sınırlılığı nedeniyle karaciğer naklinin daha iyi sonuçlar alınabilecek karaciğer hastalıklarında uygulanması gerektiği düşünülmektedir.
Gene de alkolik karaciğer hastalığının son evresinde bulunan bazı hastalara karaciğer nakli yapılmış sağ kalım açısından elde edilen sonuçlar öbür karaciğer nakillerindekiyle karşılaştırılabilir düzeyde (bir yıl sonunda yüzde 70) olmuştur. Hastaların ancak küçük bir bölümünün yeniden alkole başlamış olması ise hem şaşırtıcı, hem de çok önemlidir.
Bu verilerin ışığında, alkolizme bağlı karaciğer hastalığı olanların karaciğer nakline aday sayılması gerektiği, birçok organın hasar görmesi sonucunda genel durumu bozulmuş olan ve karaciğer naklinin başarısız olması beklenenlerin dışındaki hastalara nakil yapılabileceği anlaşılmaktadır.