Vücudumuzda dolaşan kan hakkındaki bilgileri ve onun hastalıklarını öğreten bilgi dalına hematoloji denir. Kan, plazma denilen bir sıvı içinde bulunan birtakım hücrelerden oluşmuştur. Kan, kemik iliğinde, hemopoetik denilen kan yapıcı hücrelerde ve eritropoetin adı verilen bir faktörün etkisiyle yapılmaktadır.
Anî kanamalar, hemoliz ve atmosfer oksijeninde meydana gelen düşmeler eritropoetin seviyesini yükseltmektedir. Ayrıca C vitamini, bakır ve çinkonun da eritrosit yapımını olumlu yönde etkilediği anlaşılmıştır. Eritrositlerin fonksiyonu akciğerlerden vücut hücrelerine oksijen taşımak ve dokulardaki korbondioksidi akciğerlere götürmek şeklinde özetlenebilir. Alyuvarlardaki hemoglobin denen bir protein oksijenle birleşerek oksihemoglobine dönüşmekte ve oksijeni dokulara iletmektedir. Daha sonra dokulardaki karbondioksitle birleşerek karboksihemoglobin şeklinde akciğerlere dönmekte ve karbondioksidi alvecl boşluğuna atmaktadır. Kan hastalıklarında en sık rastlanan belirti kansızlıktır. Anemi dediğimiz bu durum alyuvarların veya hemoglobinin azalması anlamına gelir. Sonuç olarak kanın oksijen taşıma yeteneği azalmaktadır. Aslında kansızlığı bir hastalık gibi değil, birçok hastalıkların belirtisi olarak görmek daha doğrudur. Çünkü kanın kendisine ait olmayan başka hastalıklarda da anemi görülebilir. Bu hastalıklar üremi, karaciğer sirozu, hipotircidizm ve kronik infeksiyonlardır. Demir eksikliği büyük bir olasılıkla en sık görülen kansızlık nedenidir. Vücudumuzda bulunan 4 g. kadar demirin eksikliği erken devrelerde farkedilmez, ancak depo demiri ileri derecede azaldıktan ve anemi ortaya çıktıktan sonra anlaşılabilir. Belirtileri arasında yorgunluk, halsizlik, çarpıntı, nefes darlığı, iştahsızlık, dil yanması ve kabızlık en sık görülenlerdir.
Ağız yoluyla fazla miktarda demir almak, çok sayıda kan nakli yapılmış olmak gibi durumlarda vücutta demir birikir ve özellikle karaciğerde toplanır. Bu durum doğal bir metabolizma bozukluğu olarak da meydana gelmekte, deri bronz bir renk almakta ve karaciğer ve dalak büyümektedir. Bu gibi durumlarda hemosideroz veya hemokromatoz söz konusudur. Hastalık ilerledikçe pankreasın bozulması sonucu şeker hastalığı da görüldüğünden bu duruma bronz diyabet adı da verilir.
Folik asit ve BrJ vitamini alyuvarların oluşmasında etken oldukları için bu iki maddenin eksikliğinde eritrositler kemik iliğinde tam olgunlaşmadan yani megoblast denilen anormal eritrositler şeklinde meydana gelmektedir. Pernisiyöz anemi denen bu kansızlık tipinde hücreler normalden büyük olduğu için makrositer anemi adı da verilir.
Alyuvarların Ömürleri 120 gün kadardır. Yaşlanan alyuvarların direnci azalmakta ve sonunda parçalanmaktadır. Parçalanan alyuvarların karaciğer, dalak ve kemik iliğindeki retikulo endotel sistem (R.E.S.) hücreleri tarafından ortadan kaldırıldığı, hemoglobinin de bilirubin haline dönerek plazmaya geçtiği kabul edilmektedir.
Eritrositlerin yıkımının artması ve eritrosit ömrünün azalması sonucu meydana gelen kansızlıklara hemolitik anemiler denir. Hemolitik kansızlıklar bazan eritrositlerin kendilerinde bulunan kusur dolayısıyla ömürlerinin kısalması sonucu oluşurlar. Herediter sferositoz, paroksismal gece hemoglobinürisi, enzim eksikliğine bağlı kansızlıklar, talasemi, orak hücreli kansızlık gibi hastalıklar bu gruptandır. Bazı hemolitik kansızlıklar ise dışarıdan bir etkenle eritrositlerin parçalanması yani hemolizi ile meydana gelirler. Alyuvarların dış nedenlerle hemolize uğraması, antikorlara, enfeksiyonlara, kalp hastalıklarına, fizikoşimik nedenlere ve dalağın fazla çalışmasına yani hipersplenizme bağlı olarak sonradan meydana gelen hastalıklar sonucudur.
Alyuvarların artması da bir hastalık belirtisidir ve genel olarak polisitemi adını alır. Eritrosit sayısının 6 milyonun üzerine çıktığı, yüz, kol ve bacakların vişne kırmızısı rengini aldığı hakiki polisiteminin yani Vaquez hastalığının sebebi belli değildir. Hastalığın tedavisinde kan alma (flebotomi) veya sitostatik ilaçlar (Myleran) kullanılmaktadır.
Kanın akyuvarları yani iökositler kemik iliği lenf bezleri ve dalak gibi organlarda üretilirler. Yaşama süreleri oldukça kısadır. Bazı lökosit.çeşitlerinin ömrü 14-23 gün kadardır. Lökcsitlerin en önemli görevi vücudu enfeksiyonlara ve benzer dış etkenlere karşı korumaktır. Bu görevi yapmak için aralarında işbölümü vardır.
Lökositlerin 1 mm3 kandaki miktarı 4-10 bin arasındadır. Lökcsitlerin sayıca artmasına lökositoz denir, enfeksiyonlarda, kanamalarda, habis hastalıklarda, miyokard infarktüsünde, bazı ilaçların etkisiyle ve zehirlenmelerde lökosit sayısında artış görülür. Bazı metabolik bozukluklarda (üremi, diabet koması, gut, eklampsi ve akut karaciğer atrofisi gibi) kollojen hastalıklarda (Poliarteritis nodosa, romatoid artrit, lupus gibi) ve lösemi denilen kan kanserinde lökositoz vardır.
Lökositlerin azalmasına ise lökopeni adı verilir. Tifo, paratifc, bruselloz gibi bakteriyel hastalıklarda; influenza, kızamık, hepatit, atipik viral pnömoni gibi virütik hastalıklarda; milyer tüberküloz gibi hızlı seyreden infeksiyonlarda, aplastik kansızlıkta, hipersplenizmde kemik iliğinin kanserinde lökopeni vardır.
Kanın pıhtılaşması olayında rol oynayan trombositlerl kanın en ufak hücreleridir. Kemik iliğinin en küçük hücresi olan me-gakaryositlerden meydana gelir. Organizmanın kendi kendine kanamayı durdurması olayında yani hemostaz işinde görevli olan bu ufak hücrelerin domar cidarına yapışmak (adezyon), b:r araya gelip toplanmak (agregasyon) ve enzim salgılamak gibi (sekresyon) üc önemli fonksiyonu vardır. Bu üc fonksiyonun bozukluğuna bağlı olarak birçok hastalıklar tarif edilmiştir. Trombositlerin azalmasına trombopeni nir. Özellikle de çocuklarda genellikle üst solunum yollarının v’rütik enfeksiyonlarında akut olarak meydana gelir ve deride psteşi denilen ufak kanamalar, ekimoz şeklinde kan oturmaları, diş eti ve burun kanaması gibi belirtiler gösterir.
Esansiyel trombopenide yani werlhoffi hastalığında en sık rastlanan bulgu deride purpura denilen kanamalardır. Pıhtılaşma mekanizmasındaki bozukluğa bağlı olarak meydana gelen hemofili ise kalıtımsal bir hastalıktır. Ayrıca kan damarlarının cidarlarındaki bozukluklara bağlı olarak vasküler kanama diyatezleri dediğimiz hastalıklar mevcuttur. Bunlardan kalıtımsal olarak gecen Osler-Weber hastalığını, sonradan oluşan Henoch-Schönlein hastalığını ve C vitamini eksikliğine bağlı olarak meydana gelen skorbüt hastalığını sayabiliriz. Kanın elemanlarından fibrinogenin bulunmayışı demek olan afibrinogemi veya fibrinojen molekülünün anormal yapıda olması demek olan desfibrinogemiye bağl olarak meydana gelen kanama bozukluğı hastalıkları da vardır.