Başka bir hastalıkları yoksa hastaların çoğunda şeker hastalığı günlük etkinlikleri engellemez ve tedavi için uzun süre hastanede yatmayı gerektirmez. Hastanın çalışma yaşamını normal biçimde sürdürmesi olanaklıdır.
Şeker hastası, düzenli bir yaşam sürerse, diyetine ve ilaç tedavisine sıkı sıkıya uyarsa, sağlıklı ve tümüyle normal kabul edilebilir. Gerçekte, şeker hastalan fiziksel olarak hasta gibi yaşar; bu durum bir psikolojik sınırlama oluşturur. Aynca hastalığın gerektirdiği besin kısıtlamalarından ötürü bazen dışlanmış olduklarını düşünebilirler.
Şeker hastasının ailesinde mutfağa büyük önem verilmesi ve zaman ayrılması, iş yemeklerine katılmak zorunda olması, yemek konusunda çok titiz davranması gereken hastayı her şeyi yiyebilen insanlarla çarpıcı bir biçimde karşı karşıya getirir.
Şeker hastalığı ağır bir rahatsızlık olarak görülmemelidir. Hastaya sakin bir ortam yaratılmalı, her şeye izin verilmese de, sürekli kısıtlamanın varlığı da duyurulmamalıdır. Şeker hastasının kendine özgü bir beslenme düzeni vardır. Ne var ki, bu nedenle mutfakta bir darbe yapılması ya da bunun bir hoşnutsuzluk kaynağı olması gerekmez.
Kısacası, oldukça iyi bilinen bir tanımlamayla sözlerimize son verebiliriz:
Şeker hastalığının tüketiciliğin körüklendiği refah toplumlarına benzetilerek, “kendini iyi hissetme hastalığı” oİduğu söylenebilirse de “kendini kötü hissetme hastalığı”na da dönüşebileceği unutulmamalıdır.