|
|
Başlıca görevi vücudumuzun ihtiyacı olan oksijeni kan aracılığıyla dokulara iletmek olan solunum sistemi burun , gırtlak (larenks), soluk borusu (trakea), bronşlar ve akciğerlerden oluşur. Solunum sistemi hastalıklarına ait belirtiler boyunda morarma yani siyanoz, nefes darlığı, Öksürük, balgam çıkarma, kan tükürme (hemoptizi), ses kısıklığı v.b. sayılabilir. Göğüs boşluğunu dolduran akciğerlere ve kalbe ait şikâyetleri değerlendirmek için doktorların eskiden beri kullandıkları muayene usulleri ise gözlem (inspeksiyon), elle muayene (palpasyon ve perküsyon) ve dinleme (oskültasyon) günümüzde de önemini korumaktadır. Çok kere bu yöntemleri sırasıyla uygulamak suretiyle en ufak ayrıntılar gözden kaçmamakta, derideki ve derialtındaki değişmeleri, büyümeleri elle yoklamak, göğüs kafesinin ses değişimlerini elle vurarak (perküsyon) veya kulakla dinleyerek ayırıcı teşhis yapmak mümkün olabilmektedir. Radyolojik tetkiklerin henüz bilinmediği devirlerde Laennec’in keşfetmiş olduğu stetoskop denen bir aletle dinleyen eski hekimler çok çeşitli hastalıkları birbirinden ayırabilecek yeteneğe sahip olmak zorundaydılar. Günümüzde radyolojik ve tomografik incelemelerin gelişmesi, laboratuvar bulgularının artması hekimlere yardımcı olmaktadır. Öksürük, solunum yollarının açık tutulmamasını sağlayan koruyucu bir refleks olayı olarak kabul edilmektedir. Solunum yollarını uyaran toz, duman, gaz, küçük yabancı cisimler öksürüğe neden olabildiği gibi solunum mukozasının ödemi ve iltihabı da öksürüğe yol açar. Akut yani birden başlayan öksürük, bronşit, pnömoni, farenjit, larenjit gibi iltihabi hastalıkların en önemli belirtisidir. Bu hastalıkların tedavi edilemediği veya uzadığı hallerde kronik bir öksürük yerleşir. Çocukların boğmaca öksürüğü tipiktir. Öksürük nöbeti başlayınca çocuk arka arkaya öksürür, bu sırada yüzü kızarır, gözleri boğulur gibi dışarı fırlar, daha sonra derin bir soluk alırken öter gibi ses çıkarır. Kronik öksürük akciğer tüberkülozu, akciğer apsesi, plörezi, bronşektazi, bronş kanseri, pnömokonyoz gibi hastalıkları akla getirebilir. Sol kalp yetmezliğinde ve mitral darlığında bronşit sanılan öksürükler olabileceğinden uzun süren öksürük karşısında mutlaka bir doktora gitmeli, gerekli görülen tetkikleri yaptırmalıdır. Solunum yolundan gelen kan yani hemop-tizi bir travma veya yabancı cismin yaralaması ile meydana gelebileceği gibi bronş veya akciğer hastalıklarının sonucu da oluşabilir. Bazı kalp hastalıklarında (mitral stenozu, sol kalp yetersizliği, aort anevrizması) ve kanama diyatezlerinde (Osler hastalığı, skorbüt, allerjik purpura) trombositopenilerde, pıhtılaşma bozukluklarında (hemofili) da hemoptizi görülebilir. Larenkste meydana gelen nezle şeklinde iltihaplar, difteri, ödem (glottis ödemi) gibi hastalıklar disfoni (dysphonia) denen ses kısıklığına neden olurlar. Akciğerlerin üst yüzünü örten, viseral plevra denen akciğer zarı ile göğüs boşluğunun iç yüzünü kaplayan paryetal plevra arasında bir boşluk vardır. Çeşitli nedenlerle plevra boşluğuna sıvı toplanabilir. Bu durumda plörezi veya eski deyimiyle zatülcenp söz konusudur. Plöreziye yol açan hastalıkların başında tüberküloz mikrobunun neden olduğu tüberküloz plörezi gelir. Pnömonide, septisemilerde (kızıl, boğmaca, brusella, tifo), romatoid artritte, peryodik hastalıkta (Ailevi Akdeniz hastalığı) da plörezi gelişebilir. Paryetal plevra sinir uçları yönünden zengin olduğu için iltihaplandığında göğüs ve sırt ağrılarına (point de cote) sebep olabilmektedir. Bazı kalp hastalıklarında, miksödemde, nefrotik sendromda, över fibromunda (Meigs sendromu) plevra boşluğunda transüda şeklinde su toplanabilir. Plevra boşluğunda toplanan sıvı plevra ponksiyonu denen bir yöntemle çekilerek tetkik edilir. Bu sıvı, transüda (hidrotoraks) veya eksüda karakterinde az veya çok yoğun bir su görünümünde olduğu gibi cerahatli veya kanlı da olabilir. Plevrada cerahat bulunmasına ampiyem, kan bulunmasına hemotoraks denir. Bazı akciğer tümörlerinde ise plevrada yağlı bir sıvı (chylothorax) oluşabilir. Akut ve kronik akciğer hastalıklarında (kronik bronşit, amfizem, astma v.b.) alveollere yeteri kadar hava girip temizlenemediğinden siyanoz denilen morarma hal’ ve dispne denilen soluk alıp-verme güçlüğü meydana gelebilir. Bu gibi belirtiler karşısında bir iç hastalıkları doktoruna görünmek gereklidir.