Gebelikte ya da doğum sırasında virüsün anneden bebeğe geçmesiyle AiDS’e yakalanan çocukların sayısı giderek artmaktadır. Günümüzde hastalığa yakalanma tehlikesi yalnızca karşı cinsle cinsel ilişkiye girenler (heteroseksüeller) arasında da artmış olduğundan sorun yeni kuşaklar için korkutucu bir boyut kazanmaktadır.
AIDS’li çocukların büyük bir bölümü (yüzde 91) virüsü doğrudan annelerinden alır; anne ise enfeksiyonu olguların yüzde 65’inde damar yoluyla uyuşturucu madde kullanırken, yüzde 34′ ünde ise cinsel ilişki sırasında almıştır. Çocuklarda görülen AİDS, toplam olguların yüzde 3’ünü oluşturur. Ama doğurgan dönemdeki kadınlar arasında hastalık gittikçe yayıldığından önümüzdeki yıllarda bu oranın da belirgin ölçüde artması beklenmektedir.
Kadındaki işlev bozukluklarına uyuşturucu bağımlısı erkeklerde sperm üretimindeki değişiklikler de eklenir; spermlerin döllenme yeteneğinin belirgin ölçüde yitirilmesiyle gebelik olasılığı düşer.
Uyuşturucu bağımlılarında üretkenliğin azalmasının yanı sıra cinsel etkinlikte de azalma ve eşcinsel ilişkilerde artış görülür.
Bu etkenler düzenli olarak uyuşturucu madde kullanan kadınlarda gebelik oranının düşük olmasını açıklamaktadır.
• Uyuşturucu bağımlılarında gebelik alışılan yaşam biçimini değiştireceğinden rahatsızlık verir. Günlük yaşamda var olan ağır sorunlar daha da karmaşıklaşır; bu nedenle arzu edilmeyen bir olgudur.
Bu kadınlar gebe kalınca kendi istekleriyle hemen kürtaj yaptırır ya da gebelik bir süre sonra tıbbi nedenlerle sonlandırılır.
Uyuşturucu bağımlılarında düşük oranı da aynı yaştaki kadın nüfustakinden daha yüksektir (yüzde 10,2’ye karşılık yüzde 5,8). Uyuşturucu.
AİDS, GEBELİK,UYUŞTURUCU MADDE BAĞIMLILIĞI
AİDS hastalığının ya da AİDS bağlantılı kompleks (ARC) ve lenf düğümlerinde genel şişme (LAS) sendromlannın görüldüğü kadınlarda gebelik oranı günümüze değin çok düşük olmuştur.
Bu durumun birden fazla açıklaması olabilir:
• Yakın zamana değin ATDS’li kadınların sayısı düşük kalmıştır.
• Uyuşturucu madde bağımlısı kadınlarda doğum sıklığı daha düşüktür. Bu kadınlarda cinsel organ iltihaplan, özellikle de Fallop boruları iltihapları sık görülür; çeşitli derecelerde ruhsal bozukluklar ortaya çıkar; yetersiz ve uygunsuz beslenme yaygındır; bağımlılık yapan madde ve ilaçlar dölyatağı, yumurtalıklar ve hipofizhipotalamus sistemi üzerinde doğrudan ya da dolaylı ketleyici etki gösterir. Bütün bunlar cinsel organlarda İşlev bozukluğuna yol açar ve buna bağlı olarak üretkenlik düşer. Âdet gecikmesine sık rastlanır; kadın birkaç ay, hatta yıllar boyu âdet görmeyebilir.
Perinatat dönemde bulaşma
Dölütte enfeksiyon
Dölütün 500 gr ağırlığa ulaşmasıyla doğumdan 28 gün sonrası arasındaki süre tıpta perinatal dönem olarak adlandırılır. Gebeliğin 8. haftasından sonra virüsün etene yoluyla dölüte geçmiş olduğu kesin olarak saptanabilir; amâ bu geçişin hangi dönemde gerçekleştiği kesin olarak belirlenemez. Gene de her seropozitif kadının virüsü dölüte taşıyabileceği kabul edilmelidir. Anneye uygulanacak hiçbir klinik, biyolojik ve virolojik ölçüt, dölüt için geçerli enfeksiyon tehlikesini değerlendiremez. Enfeksiyonun ileri evrelerinde tehlikenin daha yüksek olduğu (yüzde 65) belirlenmiştir, ama hiçbir hastalık belirtisi göstermeyen bir kadın da hastalığı çocuğuna bulaştırabilir.
Doğum sırasında geçiş
Doğumda virüsün nasıl geçtiğini saptamak çok zordur. Amniyon sıvısında ve dölyolu salgılarında virüsün ayrıştırılabileceğine ilişkin veriler vardır. Ayrıca dölyolundan normal doğumda ya da sezaryanla doğumda anne kanının dölüte bulaşmasıyla da enfeksiyonun geçebileceği düşünülmektedir. Hatta bu konuda bazı olumlu veriler bulunmasına karşın, sezaryenle doğumun çocukta enfeksiyon olasılığım azalttığını gösteren kesin kanıt yoktur.
Süt vermenin tehlikeleri
Emzirmenin etkisi çok açık değildir. Anne sütünün HTLV-1 virüsü için başlıca bulaşma kaynağı olduğu kanıtlanmış görünmekle birlikte, geriye ve ileriye dönük araştırma verileri anne sütü alan ve hazır mamayla beslenen bebekler arasında HİV enfeksiyonunun gelişimi açısından önemli farklar olmadığını göstermektedir.
Buna karşılık enfeksiyonu doğumdan sonra alan annenin hastalığı çocuğuna geçirmesine ve virüsün sütte bulunmasına ilişkin gözlemler emzirmenin tehlikeli olabileceğini düşündürmektedir. Bu nedenle seropozitif annelere süt vermemeleri önerilir. Ama sütçocuğunun ishal nedeniyle ölme olasılığının HIV enfeksiyonun bulaşma tehlikesinden yüksek olduğu Afrika ülkeleri gibi bazı bölgelerde bu öneri yanlış olabilir.
(Özellikle eroin, ama aynı zamanda LSD ve metadon) eteneden dölüte geçtiği kanıtlandıktan sonra bu oranın yüksekliği uyuşturucunun hem doğrudan dölüt üzerindeki etkisine hem de kadının uyuşturucu bulamama ya da alamaması durumunda ortaya çıkan yoksunluk nöbetlerinin dolaylı etkisine bağlanmıştır.
Gebeliğin kendiliğinden sonlanması şu nedenlere bağlı olabilir: Dölyatağının uzun yoksunluk dönemlerinden sonra aşırı derecede uyarılması (erken doğuma da neden olabilir), gebeliğin erken evresinde embriyonun kromozomlarındaki değişiklikler, dölyatağındaki yapısal ve işlevsel bozukluklar (örneğin, dölyatağı mukozası iltihabı), yumurtalık işlevinin uzun süre bozulmasının ardından dölyatağındaki kas katmanının yeterince gelişmemesi.
Bütün bu nedenlerle uyuşturucu madde bağımlıları arasında HTLV-3/ HIV (İnsan T Hücreli Lösemi Virüsü/ tnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) taşıyanların oranının yüksek olmasına karşılık doğumla sonuçlanan gebeliklerin oranı aynı ölçüde yüksek değildir.