Her türlü beslenme gereksiniminin damar yoluyla karşılandığı yapay beslenmeye geçmeden önce, hastanın beslenme durumu, hastalığın öyküsü, klinik ve laboratuvar bulguları değerlendirilmelidir.
Hastalığın öyküsü - Kilo kaybının ne zaman başladığı ve uygulanan beslenme düzeni araştırılmalıdır. Ayrıca iştahsızlık (anoreksi), yutma güçlüğü (disfaji), kusma, ishal olup olmadığı ve hastanın kendini nasıl hissettiği de sorulmalıdır.
Beslenme durumunun değerlendirilmesinde göz önüne alınan noktalar üç grupta toplanabilir: Fiziksel bulgular, biyokimyasal bulgular (kan ve idrar tahlilleri), bağışıklıkla ilgili (immünolojik) bulgular.
Fiziksel bulgular - Vücut ağırlığı gerek tek başına, gerek boyla orantılı olarak en sık incelenen değerdir. Ayrıca, aynı yaşta ve aynı boydaki bir kişinin ideal ağırlığıyla karşılaştırılarak değerlendirilebilir. Vücut kıvrımlarının kalınlığı “plikometre” adı verilen araçla ölçülerek yağ dokusunun yoğunluğu değerlendirilir. Fiziksel olarak en ağır durumdaki olgularda kas erimesi ve deride gevşeme görülür.
Kan tahlilleri - Kan tahlillerinin sonucunu değerlendirirken kötü beslenen kişilerde kanın yoğunluğunun her zaman arttığı, bunun su kaybıyla ilgili olduğu göz önüne alınmalıdır. Besinlerle yetersiz kalori, protein, demir ve vitamin alımı sonucunda kemik iliği işlevlerinin yavaşlamasma bağlı olarak alyuvarların sayısı azalır.
Kandaki toplam protein miktarı vücudun su miktarına bağlı olarak değişirse de, karaciğerde yapılan albüminin miktarı, özellikle beslenme durumunun ilk değerlendirmesinde önem taşır. Buna karşılık, albüminin vücutta geç (14 gün) tüketilmesi, tedavinin gidişinin değerlendirilmesini kısıtlamaktadır.
Karaciğerde yapılan transferin, vücutta 8 günde tüketildiğinden başlangıç değerlendirmesinde, beslenme durumunun izlenmesinde ve protein bireşimi kapasitesinin değerlendirilmesinde kullanılır. Günlük azot dengesinin değerlendirilmesi de önem taşır. Bu, vücuttan atılan azotun, vücuda alınan azottan çıkarılmasıyla hesaplanır. Beslenmenin izlenmesinde öteki önemli ölçütler elektrolitler ile asit-baz dengesinin ölçümüdür; fosfor ve potasyum değerlerinin özel bir önemi vardır.
İmmünolojik bulgular - Belirleyici incelemelerin karmaşıklığı nedeniyle klinik incelemedeki yerinin kısıtlı olmasına karşın, bağışıklık durumunu değerlendiren pek çok test vardır.
Özellikle önemli ve kesin bir değerlendirme yapılmasını sağlayan testler lenfosit sayımı, immünglobülin düzeyinin belirlenmesi, komplimanın ikinci ve üçüncü bölümlerinin saptanması ile hücresel bağışıklığı değerlendiren deri testleridir.
Deri testi genellikle, antijenin (örneğin PPD) deri içine verilmesinden 48 saat sonra deride oluşan reaksiyon ölçülerek değerlendirilir.