Direnç gelişimi, aynı ağrı giderici etkinin elde edilmesi için, kullanılan ilacın miktarının gittikçe artırılmasına gerek duyulması halidir. Bu, afyon türevlerine karşı gelişen normal bir tepkidir. Ama kanser hastalarında afyon türevlerinin miktarını artırmaya gerek duyulmasının nedeni, bunlara karşı gelişen dirençten çok, hastalığın gittikçe ağırlaşmasıdır.
Damar içine enjeksiyonda direnç, ilacın ağız ya da makat yoluyla verilmesine göre daha çabuk gelişir. Direncin öncül belirtisi, ilacın etki süresinde bir kısalmanın ortaya çıkmasıdır. Ağrı kesici etkiyi elde etmek için bazen ilaç dozunu aşırı düzeylere çıkarmak gerekebilir. Yan etkiler kontrol altındaysa, morfin gibi etkili afyon türevlerinde bile en yüksek doz diye bir kavram yoktur. Direnç gelişimi olasılığını azaltmak açısından, olanak varsa ilaç ağızdan verilmelidir. Direncin geliştiği durumlarda, bir önceki tedaviye göre yarım dozla başlayarak başka bir afyon türevi kullanılmalıdır.
Fiziksel bağımlılık bir afyon türevinin verilmesi durdurulunca ortaya çıkan ve bu ilacın eksikliğine bağlı olarak fizyolojik koşulların bozulmasıyla belirlenen bir durumdur. Direnç gibi normal bir tepki olan bu durumun, afyon türevi ilacı bırakan hastalarda ortaya çıkabileceği her zaman akılda tutulmalıdır. Yoksunluk krizlerini önlemek için ilacı yavaş yavaş kesme yoluna gidilmelidir.
Psikolojik bağımlılık, kişinin zorunluluk olmaksızın ilaca gereksinim duymasıyla belirlenen anormal bir davranıştır. Tedavi amacıyla afyon türevi kullanan hastalarda ortalama binde l’den az bir sıklıkla görülen bir durumdur. Afyon türevlerine yalancı bağımlılık ise, yanlış uygulanan ağrı tedavisi sonucunda ortaya çıkan ve hastaların ruhsal bağımlılık belirtileri gösterdikleri bir durumdur.
Aşağıdaki koşullarda ortaya çıkabilir:
• Sürekli ağrı sırasında hatalı doz kullanılması.
• Ağrı kesicinin, etki süresi göz önüne alınmaksızın, gereğinden daha uzun aralarla verilmesi.
• Ağrı giderici etkisi yetersiz bir ilacın kullanılması.
Bu tip bir belirti gösteren hastalar sürekli bir ağrı kesiciye gereksinim duyarlar. Bunlar zor, sürekli ağrı çeken ve bağımlı hasta olarak adlandırılırlar.
Hastalar ağrılarının gerçek olduğunu kanıtlamak ve ağrı kesici dozunu alabilmek için sık sık garip ya da dramatik davranış biçimlerine başvururlar. Bu olguya tanı konamazsa ve bir tedavi uygulanamazsa, hasta kendisine yardımcı olan kişilere karşı güvenini yitirir ve kendini çevreden soyutlanmış hissederek korku ve öfkeye kapılır. Tedavi için hastanın yardımcı kişilere karşı duyduğu güvensizlik duygusu kırılmalı ve ilaç miktarının doğru bir biçimde düzenlenmesinde hastanın bu ruhsal bağımlılığı göz önüne alınmalıdır.