Uzakdoğu’da köklü bir geçmişi olan akupunktur modern Batı tıbbından çok farklı ilkelere dayanmakla birlikte, uzman kişilerin kesin tanı ve kusursuz beceriyle uygulaması durumunda yararlı olan bir yöntemdir.
Çin geleneğinde akupunktur çok eski bir uygulamadır. İÖ 3. binyılda yaşamış efsanevi San İmparator’a (Huang Di) ait olduğuna inanılan Nei Jing’de (İç Hastalıkları Klasiği) akupunktur sistemli bir hale getirilmiştir.
Günümüzde bu yapıtın İÖ 200’lerden kaldığı düşünülmektedir, ama Çin’de akupunkturun bundan çok önce de tedavi amacıyla kullanıldığı kesindir. Eskiçağ hekimlerinin çeşitli hastalıklar sırasında deride belirli bölgelerin duyarlılaştığını saptadığı sanılır. Bu duyarlı bölgelerin incelenmesi sonucunda vücutta birbirine bağlı bir dizi nokta belirlenmiştir. Her noktadan çeşitli organlara doğru çekilen çizgiler, içinde yaşamsal gücün dolaştığı kanallar olarak görülmüştür.
Çin felsefesinde bu yaşamsal güce qi denir; sağlıklı olmak bütün kanallarda bu gücün sürekli denge içinde dolaşmasına, hastalıklı olmak ise belirli bir bölgedeki fazlalığına ya da eksikliğine bağlanır. Bu yaşamsal güç evrende birbirini tamamlayan iki karşıt ilke ya da kuvvetin iyin ve yang) etkisinde olduğundan bütün hastalıkların yin ve yang arasındaki bölgesel dengesizliklerden kaynaklandığı söylenebilir.
Dolayısıyla akupunktur uygulaması için önce kesin tanı koyulması gerekir; yaşamsal güç akımının nerede bozulduğu saptandıktan sonra da ilgili kanalları açarak güç dolaşımını yeniden dengeleyecek girişimde bulunulur. Tedavi girişimi belirli noktaların iğneyle uyarılmasına dayanır, ama bu noktalara ayrıca ısı (moksa tedavisi), masaj ya da parmakla basınç da (akupresyon) uygulanabilir.
On İki Anal Kanal (Meridyen)
Vücuttaki kanallar meridyen olarak da adlandırılır. Vücudun yüzeysel ve iç bölgelerini birbirine bağlayan on iki ana kanal ve sekiz ek kanal ile bunların aralarında bağlantıyı sağlayan yan kanallar (dallar) vardır. Böylece içinde kan ve yaşamsal gücün dolaştığı bir ağ oluşur. Kanallar vücutta simetrik olarak dağılmıştır; vücudun içinde bütün organlara, dışında da kollarla bacaklara, deri ve duyu organlarına uzanır.
Belli bir kanaldaki dengesizlik, o kanalın geçtiği çeşitli yerlerde ortaya çıkabilir. Örneğin mide kanalındaki bir dengesizlik diş ağrısı yapabilir, çünkü bu kanal midenin yanı sıra dişetlerinden de geçer. Benzer biçimde belli bir iç ya da dış organdaki hastalık, kendi kanalı boyunca dengesizlik yaratarak uzaktaki başka organları da etkileyebilir.
Organların ve kanalların biyolojik işlevlerine denk düşen noktalar kanallar boyunca bütün vücut yüzeyine dağılmıştır. Bu noktaların akupunkturla ya da moksa tedavisinde olduğu gibi üzerinde kurutulmuş yaprak demetlerinin yakılması yoluyla uyarılması yaşamsal gücü düzenleyerek ilgili organları etkiler. Vücut yüzeyindeki noktaların çoğu on dört kanal boyunca yer alır.
Özgül noktalar olarak adlandırılan bu on dört kanal üzerindeki noktaların sayısı, vücudun her yarısında 361 olmak üzere toplam 700’den fazladır.
Noktaların Dağılımı
Uyarılacak noktaların tam yerini saptamak çok önemlidir. Bu amaçla bugüne değin başlıca üç yöntem uygulanmıştır.
Birinci yöntem oransal ölçüme dayanır. Bu yöntemde insan vücudunun çeşitli bölümlerinin boyutları belirlenir ve bunların her biri için oransal bir ölçü birimi saptanır (Pekin Geleneksel Tıp Akademisi’nin Akupunktur Kuramı ve Uygulaması Elkitabı’nda bu ölçü birimi cun olarak belirtilmiştir). Bu yöntem her yaş ve beden yapısındaki insanlar için kullanılabilmektedir.
Gene sık kullanılan ikinci yöntem hastanın parmak uzunluklarının ölçülmesine dayanır.
Üçüncü yöntemde noktaların yerini saptamak için vücudun anatomisi temel alınır: Örneğin sırtta, kürek kemiğinin dikensi tümseğinin uçları ya da ait çizgisi ile omurların dikensi çıkıntıları bu noktaların bulunduğu yerlerdir. Göğüste en önemli noktaları meme başları ve göğüs kemiği oluştururken karında bunlar göbekte ve kasık çizgisinde yer alır.