Yeni tedavi şemaları ve çağdaş yaşama göre hazırlanmış, kullanımı daha kolay olan ilaçlar, şeker hastalarının gereksinimlerine yanıt vermektedir. Günümüzde bu hastalığı enjeksiyon yoluyla kullanılan insülinden başka, ağızdan alınan ilaçlarla da denetim altına almak mümkündür.
Bu ilaçlar pankreas hücrelerinden insülin salgılanmasını uyarır (sülfonilüreler) ya da özellikle karaciğerdeki şeker metabolizmasını değiştirir (biguanitler). Başlıca özellikleri ağız yoluyla alındıklarında etkin olabilmeleri ve şeker hastaları tarafından insüline göre daha kolay kabul edilebilir olmalarıdır.
Sülfonilüreler
Sülfonilüreler, bakterilere karşı etkisi olmayan sülfamit türevleridir. Bu ilaçlar özellikle ağız yoluyla kullanım kolaylığından dolayı Avrupa’da yaygın olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda ikinci kuşak sülfonilüreler adı verilen daha güçlü bir dizi bileşim elde edilmiştir.
Etki Mekanizmaları
Başlıca etkileri pankreas hücrelerinden insülin salgılanmasını uyarmaktır. Bunun için etkinliği azalmış bile olsa pankreasın henüz insülin hormonu yapabiliyor olması gerekir. Örneğin, pankreasın insülin yapan hücrelerinin erimiş olduğu çocukluk tipi şeker hastalığında sülfonilürelerin etkisi yoktur. Sülfonilüreler, özellikle ikinci kuşak bileşimler, yalnızca pankreastan insülin salgılanmasını sağlamakla kalmaz, kan şekerinin uzun süre düşmesinden sonra yeni hücrelerin oluşumunu da kolaylaştırır. Sülfonilüreler sindirim sisteminden hızla emilir ve alındıktan 60 dakika sonra serumdaki yoğunlukları ölçülebilir hale gelir. Bunlar kana karıştıktan sonra, özellikle albümine bağlanır.
Çeşitli bileşikler arasında etki süresi bakımından önemli farklar vardır. Genel olarak daha uzun etkili maddeler karaciğerde ya hiç metabolize olmaz ya da çok az metabolize olur ve idrarla dışarı atılır. Buna karşılık, hızlı etkili olanlar karaciğerde daha hızlı yıkılarak böbrek yoluyla dışarı atılır.
Kullanıldığı Yerler
Bu gruptaki tüm ilaçların kullanıldığı başlıca yerler şunlardır:
• İnsüline bağlı olmayan (tip-2), insülin tedavisi yapılmasını gerektirecek koşulların bulunmadığı ama diyetle kontrol altına alınamamış şeker hastalığı.
Bu ilaçların en başarılı olduğu olgular hastalığı geç yaşta ortaya çıkan, 10 yıldan daha az süren ve daha önce hiç ketoasidoz (kanda keton cisimciklerinin ve asitliğin artması) krizine yakalanmamış hastalardır.
• Yetersiz insülin üretimine bağlı şeker hastalığında (tip-1) çok ender olarak, etkinlik gösteremeyen hücrelerin işlevlerini uyararak ve insüline duyarlılık eşiğini yükselterek insülin gereksinimini azaltmak amacıyla da kullanılabilir.
Bu tedavi geçerli fizyopatolojik varsayımlara dayanılarak uygulanırsa da, yararı oldukça tartışmalıdır. Bazı araştırmacılara göre insülin ile ağızdan alınan şeker ilaçlarının hastalığın çocukluk tipinde birlikte kullanılması klinikte uygulanacak etkin bir tedavi yönteminden çok bir araştırma konusu olarak ele alınmalıdır.
Kesinlikle Kullanılmaması Gereken Durumlar
Bu sınıftaki tüm ilaçlar kan şekerinin düştüğü ve ilaca aşırı duyarlığın geliştiği durumlarda kesinlikle kullanılmamalıdır. İnsüline bağlı tip-1 şeker hastalığında ise ancak insülinle birlikte kullanılabilir. Ayrıca gebelik, cerrahi girişime hazırlık, cerrahi girişim ve cerrahi girişim sonrası, ağır enfeksiyonlar, her türlü stres durumu, karaciğer ve/ya da böbrek yetmezliği gibi özel koşullarda sülfonilüreler kullanılmamalıdır.
Uyarılar ve Önlemler
Klorpropamit genellikle yemeklerden önce alınır. İlaca önce küçük miktarlarla başlanmalı, yavaş yavaş artırılarak birkaç günlük tedaviden sonra tam doza geçilmelidir. Yaşlı hastalarda aşın duyarlılık oldukça sık olduğundan tedaviye özellikle küçük dozlarla (normalde kullanılan dozun yüzde 50’si) başlanmalıdır.
İnsülin tedavisinden sülfonilüre tedavisine geçerken uyulması gereken kurallar insülin gereksinimine göre değişir.
• İnsülin gereksinimi günde 20 ünitenin altındaysa sülfonilüre tedavisine tam dozla başlanır ve aynı zamanda insülin kesilir.
• İnsülin gereksinimi günde 20-40 ünite arasındaysa, sülfonilüre tedavisine tam dozla başlanır ve insülin dozu aşamalı olarak azaltılır; sonunda tümüyle, kesilir.
İnsülin gereksiniminin günde 40 ünitenin üzerinde olduğu durumlarda da sülfonilüre tedavisine tam dozla başlanır, insülin dozu yüzde 25 azaltılarak izleyen günlerde aşamalı olarak tümüyle kesilir
Yan Etkiler
Bu tip tedavinin en önemli sakıncası, özellikle uzun etkili ilaçlarda görülen hipoglisemi krizlerinin ortaya çıkmasıdır. Oldukça ağırlaşabilen bu krizler bazen günlerce sürer. Deride aşırı duyarlık reaksiyonlarına da sık rastlanır.
Sülfonilürelerle tedavide öneriler
• Sülfonilürelerle tedavi olsa bile, hastaya diyetle ilgili önlemleri aksatmamasının önemi açıklanmalıdır. İlaç tedavisi asla diyetin yerini tutmaz.
• İlaç tedavisi gören bütün hastalarda olduğu gibi sülfonilüre tedavisi gören hastalar da hipogliseminin başlıca belirtilerini tanımalı ve gerekli önlemleri almalıdır. Bu nedenle yanlarında birkaç kesme şeker bulundurmaları oldukça yararlıdır.
• Evde ya da işyerinde her zaman el altında birkaç glükagon flakonu bulundurmaları önerilir. Kişinin bilinç yitimine yol açan ya da ağızdan besin almasını engelleyecek ağır hipoglisemi krizine girmesi durumunda çevresindekiler hastaya bu ilacı şırınga ederek onun yaşamını kurtarabilirler.
• Bu hastalar da insülin tedavisi gören hastalar gibi, kendi kendilerine kandaki şeker düzeyini kontrol etmeye alışmalıdır.