|
|
Depresyon,sınıflandırma açısından oldukça karmaşık bir hastalık grubudur. Ancak, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin psikiyatrik hastalıklar için geliştirdiği tanı ve sınıflandırma el kitabında tüm yaklaşımlar özetlenerek, şimdiye dek kullanılan sınıflandırmalar biraraya getirilmiştir. Geleneksel olan psikotik-nevrotik ve endoen-reaktif sınıflaması; hastalığı, gerçekliği değerlendirme yeteneğindeki bozulma, halüsinasyonlar, bellek bozukluğu ve bilinç sislenmesi gibi belirtilerin bulunup bulunmamasına göre nevrotikten psikotik düzeye doğru değerlendiren görüştür. Bu sınıflandırma düalist yaklaşım tarafından kabul görür. Modern yaklaşımlarda ise depresyon, unipolar-bipolar depresyon diye sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırma modeli, 19.yüzyılda Alman psikiyatrist Kraepelin’in tanımladığı “manik-depresif hastalık” kavramının yarattığı belirsizlikten kurtulma olanağı sunmuştur. Manik ve depresif özellikleri birarada taşıyan, yani birden fazla duygudurum bozukluğu olan hastalar bipolar depresif olarak; tek bir duygudurum bozukluğu olan hastalar ise unipolar depresif olarak adlandırılır.
Amerikalı Adolf Meyer ve ekolünün üniter anlayışına göre, tüm depresif epizodları karakterize eden önemli benzerlikler vardır. Bu anlayışa göre depresyon, şiddet açısından minör düzeyden majör düzeye doğru derecelendirilebilir. Ciddi ve ağır çökkünlüklere majör depresyon, denir. Plüralistik yaklaşım ise, depresyonu primer ve sekonder olmak üzere iki ana gruba ayırır. Primer depresyonlar, fizyolojik, somatik ya da vücudun kendisinden kaynaklanan depresyonlardır. Sekonder depresyonlar ise sıklıkla vücudun kendisinden kaynaklanmayan, karşılaşılan stresler, üzücü olaylar ya da hastalıklar sonrasında ortaya çıkan depresyonlardır.
Bir de uzmanların “organik” başlığı altında ele aldıkları ciddi fizyolojik hastalıklar sonrasında ortaya çıkabilen depresyonlar vardır. Örneğin çeşitli beyin hastalıkları, tümörler, endokrin bozuklukları, ağrılı hastalıklar tipik enfeksiyon nedeni olabilmektedir.
Yine bazı yaşlı hastalarda tipik bir depresyon tablosu ortaya çıkabilir. Ancak klinik görünüm ve belirtiler depresyondan daha karmaşıktır. Depresyon belirtileri beyin hücreleri ve dokusunda yapısal bozulmaları ve demansı (bunama) düşündürtebilir. Yaşlılarda depresyonu demanstan ayırt etmenin verileri hasta yakınlarından alınan bilgilerdir. Adolesan dönemde görülen depresyonlar ise genellikle ergenlik bunalımlarıyla karıştırılır. Bu nedenle gelişme çağındaki hastaları çok yakından takibe almak gerekir.
Depresyon ve İntihar
Aynada yüzünü tanıyamadı. Gözlerinin çevresinde mor halkalar oluşmuş alnındaki çizgiler derinleşmişti. Bu ifadesiz suratın onunla ilgisi olamazdı. Uzun uzun baktı kendi yansımasına… “Hayatın anlamı yok zaten” diye düşündü ipi boynuna geçirirken son bir kez duvardaki aynaya ilişti gözü… Ardından, bir tekme savurdu ayaklarının altındaki tabureye… Ne yakın arkadaşları, ne de arkasından feryat eden annesi ölümüne bir anlam veremediler. Bir tek psikiyatristi onun ipini çekenin depresyon olduğunu biliyordu.
Depresyon, tedavi edilmediği takdirde intiharla sonuçlanan hazin tablolara yol açan hastalıklardan biridir. İntiharla anlamlı bir ilişki gösteren diğer faktörler, alkolizm, ilaç ve madde bağımlılıkları, şizofreni ve diğer ruhsal hastalıklar olarak sıralanabilir. İntihar ya da intihar girişiminde bulunanların yaklaşık %95′ine ruhsal hastalık tanısı konmuştur. Bu rakamın %80′ini depresif bozukluklar oluşturur.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr.Cengiz Güleç, intiharla ilgili epidemiyolojik sonuçları da özetlediği bir çalışmasında, sanrılı depresyonu olan hastaların yüksek intihar riski taşıdığını vurgulamıştır. Güleç’in belirttiğine göre, buna karşılık genel olarak depresif bozukluklarda intihar riski %15′tir.
İntihar girişimleri, ölümle sonuçlanmış intiharlara göre sekiz kat daha fazladır. İntihar girişiminde bulunanların yaklaşık %1′i kendisini öldürmekte, kurtulanlar içinden %30′u bir sonraki intihar girişimiyle canına kıymaktadır.
Erkeklerde intihar sonucu ölüm daha yüksek olmasına karşın, intihar girişimlerinin yaklaşık %70′i depresif kadınlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Buna karşılık erkeklerde intihar oranı kadınların yaklaşık iki katıdır.
Orta yaş krizinin intihar üzerinde önemli bir etkisi olduğu tesbit edilmiştir. Erkeklerde intihar 45 yaşından itibaren tepe noktaya erişir ve bu durum süreklilik kazanırken, kadınlarda sonuçlandırılmış intihar girişimleri 55 yaşın üstünde en yüksek noktaya erişmektedir.
Yaşlılarda intihar girişimi gençlere oranla daha seyrektir. Buna karşılık yaşlılar daha sık başarılı olurlar. Tüm intiharların üçte biri ise 15-24 yaş grubu tarafından gerçekleştirilmektedir.
Rakamlar depresyondaki hastalara çok dikkat etmek, hastalığı sürekli takibe almak gerektiğini göstermektedir. Uzmanlara göre bunun en iyi yolu, psikoterapiyle ilaç tedavisinin kombine bir biçimde birlikte uygulanmasıdır.
Depresyon, bireyin yaşam kalitesini de bozuyor. Depresyonlu hasta, yaşamı olduğu gibi görmek ve algılamak yerine, kötü bir ışıkta bir aynadan bakıyor yaşamın yansımasına, hayatı numarası uygun olmayan bir gözlükle bir sis perdesinin ardından görüyor, “Çözüm” gözlüğü değiştirmek.”
Depresyon tanısı koyabilmek için…
Depresyon belirtileri, küçük sıkıntılar, mutsuzluklar gibi gündelik duygulanım dalgalanmalarından, gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulduğu psikotik tablolara kadar geniş bir yelpaze içinde ortaya çıkar. Ama tedavi gerektiren depresyon, gündelik sorunlara bağlı geçici huzursuzluklardan çok ötede ruhsal bir bozukluktur. Depresyonun belirtileri üç bölümde ele alınabilir.
· Ruhsal Belirtiler: Çaresizlik, isteksizlik, ilgisizlik, kendini lüzumsuz hissetme, özgüven kaybı, uyku bozukluğu, dikkat azalması, ölüm düşünceleri.
· Davranışsal Belirtiler: Hareketlerde gözle görülür bir yavaşlama, huzursuzluk, insan ilişkilerinde aşırı bağımlılık ya da uyumsuzluk, bağımlılık yapan maddelere karşı zayıflık, kendini ihmal etme, aşırı bakımsızlık, öfke nöbetleri, intihar girişimi.
· Fiziksel Belirtiler: Uyku bozuklukları, iştah değişimi, cinsel isteksizlik, kabızlık, tansiyon düşmesi, baş ağrıları.